Mumbai’de gece
23.45 de başlayan yolculuğumuz 12.15 de Goa Eyaletinin Madgaon şehrinde sona
erdi. İstasyonda taksi durağının gişesine para ödeyerek taksi tuttuk. Burada
taksilerin km olarak ücretleri belirli ve istediğiniz taksi ile
anlaşamıyorsunuz, sırası gelene binmek zorundasınız. Taksi ile kalacağımız yer
olan Calangut’a giderken yol kenarlarındaki karpuz satıcıları, ülkemizdeki yol
kenarı satıcılarını anımsattı.
Yol kenarında karpuz iyi satılır |
Goa eyaleti,
1961 yılına kadar Portekiz sömürgesiymiş. 1961 yılında Portekizliler
çekildikten sonra Hindistan’ın güney eyaletlerinden biri olmuş. Eyaletin
yönetim merkezi Panaji şehri. Goa’nın yerel halkı konkaniler ve eyaletin resmi
dili konkanca yalnızca burada konuşuluyor. Portekiz sömürgesi olmasından dolayı
halkın büyük çoğunluğu Katolik Hıristiyanlardan oluşuyor. Elbette Hindu ve
Müslümanlarda var ama çoğunluk hıristiyan. Bu nedenle kilise ve şapellere
rastlayabiliyorsunuz. Madgaon ve Mapusa diğer büyük şehirleri. Goa turizm ve
diğer doğal kaynaklar açısından oldukça zengin, bu nedenle halkın refah düzeyi
de yüksek. Sahil kenarındaki beldelerin hepsi turizmle gelişmiş durumda.
Goa’ya
geldiğimizde iklim değişti. Kokonat ağaçları, sebze bahçeleri, yol kenarlarındaki
begonviller ve sıcak hava yaz mevsimine ulaştığımızı gösteriyordu. Yaklaşık 40
dakikalık yolculuk sonrası Calangut’a ulaştık. Burada 10 gün kalacağız. Her gün
denize girmeyi planlıyorum. Günlüğü 600 rupiden pansiyon odası tuttuk. Pansiyonun
sahipleri altımızdaki odada yaşıyorlardı. Odamızda tv, buzdolabı, sıcak su ve
tabii vantilatör vardı. Buzdolabının içinde su, soda, bira ve kolalı içecekler
vardı, fiyatları bakkaldakiyle aynı fiyattandı. Üstümüze yazlık giysilerimizi
giydik ve etrafı dolaşmaya çıktık. Bizim turistik kasabalardan hiçbir farkı
olmayan bir yer. Turistler için hediyelik eşya dükkânları, sokak satıcıları, yolda gezen turistler, tatoo yapanlar, meyve
satıcıları, takı satıcıları, mayo ve deniz malzemesi satıcıları, içki dükkânları…
Kajuraho’da banka gibi korunan içki dükkânı, Pushkar’da içkinin adının dahi
geçmemesinden sonra, Calangut’ta bol miktarda içki dükkânı görmek hoşa giden
bir manzaraydı. En çok görülen kaju meyvesinden yapılan fenny adında bir içki
(bir tür votka). Fenny limon suyu ile şut olarak içiliyor.
Akşam
yemeğinden önce sahile inerek güneşin batışını izledik. Burada güneş ritmik
alçalma ile batıyor. Sahildeki restoranlardan birinde kalamar kızartma,
karides, patates kızartması ve büyük biradan oluşan akşam yemeğine 540 rupi (18
TL) ödedik. Calangut cennetten bir köşe adeta. Goa eyaletini hippiler
keşfetmişler, birkaç yıl öncesine kadar da turistlerin çoğunluğunu hippiler
oluşturuyormuş. Ancak şimdi özellikle Ruslar olmak üzere Koreli, Japon,
İsviçreli, Amerikalı, Fransız turistler görülüyor. Yılın 6 ayını burada geçiren
Avrupalı emekliler var. Hayat o kadar ucuz ki, kendi ülkeleri yerine burada
yaşamayı tercih ediyorlarmış.
Calangut'ta gün batımı |
Calangut'ta gün batımı |
Bu arada aynı
anda 4 mevsimin yaşandığı ülke, Türkiye değil Hindistan. 15 gün önce Delhi’de
soğuktan titrerken, daha kuzeydekiler karla boğuşurken aynı anda Goa’da
insanlar denize giriyorlardı.
Sabah deniz
kenarına inildiğinde, sahil boyunca yoga yapanlar, sabah koşusu yapanlar, yürüyüş
yapanlarla sahil kalabalık oluyor. Elbette bunları yabancılar yapıyorlar. Bu
arada deniz, med-cezir olayından dolayı kıyıya oldukça yaklaşmıştı. Birkaç saat
sonra sahile tekrar indiğimizde, denizin sabah gördüğümüz noktadan çooookkk
uzaklaşmış olduğunu gördük.
Öğlene doğru sahilden bir görüntü |
Calangutta
daimi pazar yeri var ve her gün açık. Pazar balık pazarı, et pazarı ve
sebze-meyve pazarı olarak 3 bölümden oluşuyor. Balık pazarında satıcıların tümü
kadındı ve tezgâhlar jumbo karides, köpek balığı, midye, yengeç, yılan balığı
ile doluydu. Elbette keskin balık kokusu oldukça rahatsız ediciydi. Sebze
pazarının tezgahları çok renkliydi. Karnabahar, taze fasulye, domates,
salatalık, yer elması ilk dikkatimi çekenler arasındaydı. Meyve tezgahlarında
daha önce görmediğim bir sürü meyve sergileniyordu. Muz, mango, papaya,
mandalina, amrut(içi yenilebilir minik çekirdeklerle dolu baharat tadında),
marakuya(henüz bizim ülkemizde görmediğimiz bir meyve). Et pazarının görüntüsü
açıkçası pek hoşuma gitmedi, çünkü kesilmiş etler açıkta satılıyorlar. Hava
sıcaklığının 30 derece civarında olduğunu düşünce de pek sağlıklı olduğu
söylenemez.
Marakuya meyvesi |
Marakuya meyvesi |
Calangut Pazarı |
Akşam saat
18’e gelirken görevliler denizdeki kişileri dışarı çıkartıyorlar (özellikle
Hintlileri). Balıkçı tekneleri, gezi tekneleri, jetskiler işbirliği içinde
sahildeki yerlerine çekiliyorlar. Hep birlikte tekneleri ritmik hareketlerle,
“orsa, orsa” diyerek sahile çekiyorlar. Eğlenceli ve keyifli bir işlem.
Akşam oldu tekneler sahile öekiliyor |
Calangut’un 4
km kuzeyinde yer alan Anjuna’da her Çarşamba günü Flea Market(bit pazarı)
kuruluyor. Gidip görmek gerekli tabii.J
Calangut’tan
Anjuna’ya giderken bir araca binmek yerine yürümeyi tercih ettik. Önce sahilden
Baga’ya kadar yürüdük, Baga nehrinin en sığ noktasından çantalarımızı başımızı
üstüne kaldırarak akıntıya karşı yürüyerek karşı kıyıya geçtik. Bundan sonra
tırmanma süreci başladı. Yaklaşık 2 km, ağaçlar içinde geçerek tırmandıktan
sonra, benzer iniş süreci başladı. Kayalıklar, orman içi, tepeler, siyah ve
kırmızı renkli kayalar üstünden geçerek, 10 km yi bulan yürüyüşümüzün sonunda
Anjuna sahiline ulaştık. Karşımızda incecik kumu ile uzanan geniş bir kumsal
uzanıyordu. Bizi karşılayan ise ters boynuzlu inek oldu.
Anjuna'dan |
Anjuna sahilinin asıl sahipleri |
Flea Market
yıllar önce hippilerin başlattığı, Çarşamba günleri kurulan, yabancı
satıcıların da bulunduğu, kasaba büyüklüğünde, yüzlerce satıcının olduğu bir
pazar. Sebze-meyve dışında antika eşyalar, takılar, yerel ve özel tasarım
giysiler, ayakkabılar, baharatlar, çaylar, süs eşyaları, örtüler, kilimler,
kısaca her şey mevcut. Pazar yıllar önce hippiler tarafından kurulmuş. Hippiler
burada toplanıp gitar çalar, şarkı söyler, yaptıkları basit şeyleri
satarlarmış. Günümüzde pazardaki hippilerin sayısı sayılabilecek kadar az.
Rastalı saçları, ayaklarında çizmeleri ile Flea Marketin renklerinin bir
parçası halindeler. Pazar yerine motorlu araç girişi yasak, mekân için kira
ödeniyor. Pazarın olmazsa olmazlarından olan dilenciler bile artık pazara
girmek için para ödüyorlarmış. Pazarın farklı bölümlerinde, farklı gruplar rock
konseri veriyorlar. Elbette bu da organizasyonun bir parçası, hangi grupların
müzik yapacakları sırayla belirleniyormuş.
Anjuna Flea Market |
Limâni satıcı kadın(takıları muhteşem) |
Pazarda
dolaşanların %90ını turistler oluşturuyordu (özellikle Ruslar). Anjuna bir zamanlar
hippilerin mekanıymış, Flea Marketin dışında hafta sonları da tekno partiler
düzenlenirmiş. Pazardaki yerel
satıcılardan limâni kadınları ilgi çekiciydi. Tepeden tırnağa takılarla
süslenmiş, yerel giysiler içindeki bu kadınlar yıllardır aynı şekilde giyinip,
yaşıyorlarmış. Saçları, el ve ayak parmakları, kolları, boyunları çeşit çeşit
takılarla süslü. Aslında sokaktaki sıradan kadın bile süslü, ancak bu yerli
kadınlar özellikle dikkat çekici. Bu kadınların yanında takısız ve yalın
kaldım.
Pazardan
Calangut’a dönüşü rikşa (üç tekerlekli motorlu araç) ile yaptık. Akşam
yemeğimizi uluslar arası şubeleri bulunan The Tibetian Kitchen adlı restoranda
yedik. Geleneksel Tibet dua bayraklarıyla süslenmiş, temiz bir mekanda (burada
lüks restoranlar dışında pek rastlanmayan bir özellik), özenli bir servis
eşliğinde yemeğimizi yedik. Turistlerin tercih ettiği bu restoranın önemli
özelliklerinden biri her tür sebzenin mineral suyla yıkanması ve bunu bir yazı
ile belirtmişler. Biz içeri girdikten kısa bir süre sonra bütün masalar doldu.
Çorba, momo (Tibet mantısı) ve biradan oluşan yemeğe 2 kişi 420 rupi (14 TL)
ödedik. Günler sonra ilk kez tıka basa doydum. Bundan sonra bütün akşam yemeklerini
burada yemeye karar verdik. Yaşasın yemek yemek.
Mapusa
Calangut’a 8 km uzaklıkta bir şehir. Cuma günleri büyük bir Pazar kuruluyormuş.
Gidiş-dönüş yerel halk otobüsüne bindik. Otobüs Türkiye’de artık örneği
kalmamış, eski ve takur tukur sesler çıkaran bir model. Müzede yer alması
gereken bu araçlar şehirlerarası yolcu taşımacılığında da kullanılıyormuş.
Ayrıca otobüsün kapasitesi 20 kişi, ancak içerde 60 kişi var.
Turistler, öğrenciler, pazara giden yerli halk, hep birlikte yakınlık kurarak
Mapusa’ya ulaştık.
Calangut-Mapusa toplu taşım aracı |
Mapusa, Goa
eyaletinin büyük şehirlerinden biri. Resmi daireler, tiyatrolar, konser
salonları bulunuyor. Mapusa pazarı, yerel belediyenin kurduğu ve alan tahsis
ettiği, bir çok şeyin bir arada bulunduğu bir yer. Sebze-meyve satıcıları, kurutulmuş
balık, kurutulmuş karides, taze balık, giysiler, baharatlar, taze et, canlı
tavuk, tapınaklar için çiçek, ayakkabı, çanta, Tibet ekmekleri vs vs. akla
gelebilecek ve ihtiyaç olan her şeyi bulmak mümkün. Çünkü Pazar alanının arka
tarafında da dükkanlar bulunuyor. Dükkanların bir kısmı toptancı niteliğinde,
çünkü bu alan aynı zamanda toptancılar çarşısı.
Mapusa pazarı |
Hindistan’da
yaşayabileceğiniz çok ilginç bir durum var. Siz bir satıcıdan bir şey
alıyorsunuz, bir başka satıcı yanınıza geliyor ve aynı ürünü size yeniden
sunuyor, “benden de al” ya da “onu ver, benden al” diyebiliyor.
Mapusa Pazarı |
Mapusa Pazarı |
Hindistan’da
et yemek cesaret isteyen bir şey. Çünkü etler soğuk alan olmaksızın, açıkta
satılıyor. Dükkanlarda yerlerde et parçalarını görebiliyorsunuz. Müslümanlar
için helal kesim et satan dükkanlar ayrıca belirtmişler. Tavuklar canlı
satıldığı için daha sağlıklı. Seçtiğiniz tavuk sizin için kesiliyor veya
tavuğunuzu siz kendiniz kesiyorsunuz.
Goa kaju
cenneti. Kuruyemiş dükkanlarında gördüğümüz kaju, meyvenin son bölümü, ilk
bölümü elmaya benziyor ve Goa’da bu kısımdan Fenny adı verilen bir tür votka
yapılıyor. İçki satan dükkanlarda fiyatlar birbirine çok yakın. Örneğin 1 litre
yerel viski 60 rupi (2 tl), 1 litre fenny 70-80 rupi(2,5 tl), 70 lik şarap 40
rupi(1,5 tl). Gel de içme yani.
Mapusa Pazarı
Mapusa Pazarı |
Mapusa Pazarı
Hindistan’da
bildiğimiz anlamda ekmek kültürü yok. Chapati denilen bir tür mayasız lavaşı
ekmek olarak kullanıyorlar. Bu ekmeğin yağlanmış şekline prata diyorlar. Goa
eyaleti Tibet’ten göç edenleri kabul etmiş, onlara yaşayacakları yer vermiş ve
iş olanakları sağlamış. Tibet’lilerin mayalı ekmek çeşitleri bizim
ekmeklerimize benziyor. Sabah, öğle ve akşamüstü olmak üzere günde 3 kez
bisikletli dağıtıcılar ekmek satıyorlar. Kafelerde kahvaltı seçenekleri fazla
değil, continental kahvaltı dediğinizde 3 dilim ince kızartılmış tost ekmeği ve
reçel getiriyorlar. Bir başka doyurucu şey “french tost” denilen yumurtalı
ekmek. Diğer seçenek ise hint kahvaltısı denilen 3 parça prata(yağlı lavaş) ve
yanında patates ezmesi ve turşu. Biz de
bu kahvaltıya her gün para ödemektense, marketten birkaç çeşit peynir ve sabah
satıcısından ekmek alarak kahvaltı sorununu odamızda çözdük. Meyvelerle
zenginleşmiş kahvaltı sonrası da çayımızı denize karşı içtik.
Calangut
Hintlilerin tatil yer olarak seçtikleri bir köy. Cumhuriyet bayramı (Republic
Day)nedeniyle çok yoğun bir kalabalık vardı. Caddelerde (zaten tek bir cadde
var) insan seli akıyor, deniz kenarında insan öbekleri kum taneciklerine
benziyordu. O kadar kalabalıktı ki, o tek cadde de trafik polisi görev
yapıyordu. Haftada bir gün kurulan gece pazarına gitmeyi düşünüyorduk ancak
kalabalıktan dolayı rikşalar 3 katı fiyat istedi, vazgeçtik. Onun yerine
Calangut’taki bayram şenliklerini izledik. Hindistan’ın bağımsızlık günü kutlu
olsun.
Calangut'ta Cumhuriyet Bayramı |
Calangut’un 4
km kuzeyinde Baga adlı belde yer alıyor. Burası yıldızlı butik otellerin yer
aldığı bir köy. Market ve kuaför salonlarının varlığı dikkat çekiciydi. 4 km
güneyinde ise Candolim adlı belde yer alıyor.
Candolim'den eskş mimari örneği bir ev |
Candolim daha
kentleşmiş ve lüks yapıların olduğu bir belde. Buradaki oteller, sahil
kenarında yer alıyor ve butik otel tarzında. Ana yolun ortasında bir şapel yer
alıyordu. Bu ülkenin var olanı koruma üstüne kurulu felsefesinin bir başka
örneği de dükkanın içinde geçen ağacın varlığıydı (biz şapelin yerini
değiştirir, ağacı da keserdik). Büyük marketlerden birine girdik. İçinde yerli
ve ithal çeşitli ürünler yer alıyordu. Raflarda İtalya ve İspanyanın zeytin ve
zeytinyağı vardı. Malatyalı bir firmanın kuru kayısısını görmek keyifliydi. Yol
kenarlarındaki görkemli banyan ağaçları göz alıcıydı. Candolim’de
Portekizlilerden kalma bakımlı evler özgün yapıları ile yaşamaya devam
ediyorlardı.
Candolim'de bir şapel |
Girdiğimiz bir kitapçının raflarında, uluslar arası üne sahip yazarımızın kitapları yer alıyordu. İngilizce dışında hiçbir dilde kitap yoktu.
Motor
kiraladık, yakıt dahil günlük 390 rupi (13 tl) ödedik. Önce kuzeye doğru
Anjuna, Vagator, Çhapora sahiline gittik. Vagator sahilinde, siyah kayaların
üstüne deniz tuzlarını görünce, Gandi’nin İngiliz yönetimine karşı tepki olarak
başlattığı tuz yürüyüşünü anımsadım. Şiddetten uzak ama tepkisel direniş. Büyük
lider, büyük adam.
vagator sahili |
Capora sahilinde balıkçı tekneleri |
Chapora bir
koy bu nedenle gel-git olayı daha küçük düzeyde. Calangut’taki gibi deniz 20
metre çekilmiyor. Bekleyen mendireğe bağlı teknelerin hepsi Hindistan
bandıralıydı. Sahilde eski tip yerel tekneler duruyordu. Bu tekneler tek parça
ağacın içini oyulması ile yapılmış, her tarafı ziftlenerek su geçirmezlik
sağlanmış. Eklenmesi gereken parçalar kalın iplerle sarılarak tamamlanışlar. Yolda
gördüğümüz banyan ağacı anıtsal büyüklükteydi. Bir turist grubu ellerinde
torbalarla çevre temizliği yapıyorlar, Hintliler ise seyrediyorlardı. Biz de
elimize bir torba alarak onlara eşlik ettik.
Capora sahilinde eski bir tekne |
Banyan ağacının hepsini kamera alamadı |
Fort Aquada
Calangut’un güneyinde, Candolim’den sonra yer alıyor. Fort Aquada cezaevi deniz
kenarında kurulmuş, yarı açık cezaevi. Aktif durumda olduğu için gezemedik,
dışarıdan fotoğraf çekmemize izin verdiler. Cezaevinin bir tarafı deniz, diğer
tarafı orman ve kayalık olduğu için mahkumların kaçması sanırım oldukça zordur.
Bizden sonra gelen bir turist; “hadi bir suç işleyip içeriyi de görelim” dedi.
Düşünmesi bile kötü.
Fort Aquada cezaevi |
Fort Aquada cezaevi |
Hindistanda
ağaçlar büyülüyor. Güzel ve görkemli ağaçlarla dolu yolu geçerek Fort Aquada’ya
(Aquada Kalesi) ulaştık. Kalenin içindeki eski deniz feneri kullanılmadığı için
yanına yeni bir deniz feneri yapılmış. Kalede restorasyon çalışması devam
ediyordu. Kale, Portekizliler tarafından, gemilere su vermek üzere yapılmış,
adı da bunu ifade ediyormuş; Aquada Portekizcede “sulu yer” anlamına
geliyormuş. Bu kalen gemilerin içme suyu ihtiyaçları karşılanıyormuş. Deniz
feneri 18. Yüzyılda yapılmış, 7 saniyede bir ışık yakıyormuş.
Fort Aquada kalesindeki eski denizfeneri |
Bundan sonra geri dönüş başlayacak. Tatil bitiyor,ancak evimi özledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder