Gece saat
01.30 da Ajmer tren istasyonunda indik. Gözlerimizi bizi bekleyecek olan otel
görevlisini aradı ancak kimse yoktu. Her yerde olduğu gibi etrafımızı
taksi-rikşa diyen bir sürü kişi sardı. Durumu anlatınca genç bir Hint’li otele
telefon ederek yardımcı olmaya çalıştı, ancak numara yanıt vermedi. Sonuç
olarak gece saat 02.00 de bir rikşaya binerek yola çıktık ve yarım saat
uzaklıktaki Puskar’a, elimizdeki kağıtta adı yazılı olan otele doğru yola
çıktık. Doğal olarak yolda çok az araç vardı, dağı tırmanmaya başladık. İster
istemez aklıma bin türlü kötü düşünce geldi. Bütün kutsal ruhlar adına,
bildiğim ne kadar dua varsa okudum. Neyseki kötü bir şey olmadan 02.30 da oteli
bulduk. Otelin kapısını açtırdık, resepsiyondaki görevliye rezervasyon kağıdını
gösterdik. Otel görevlisi rikşanın parasını ödeyerek aracı gönderdi. Bütün
odalar doluymuş, hemen yandaki otelden bize bir yer ayarladı, böylece sabaha
kadar bahçede beklemekten kurtulmuş olduk. Şunu hemen belirtmek istiyorum,
karşımıza iyi yürekli ve yardım sever insanlar çıktı. Karşımıza çıkan sorunlar,
bizi yormadan çözümlendi. Hintliler iyi yürekli ve yardımsever insanlar.
Mutlaka tüm dünyada olduğu gibi kötü niyetlileri de vardır ama biz onlarla
karşılaşmadık.
Sabah
gece kaldığımız otelden ayrılıp, diğer otele geldik ve gece yaşadığımız sorunun
otelden kaynaklandığını öğrendik. Otel görevlisi, bin tane özür dileyerek bir
hata yaptıklarını, kaydı bir sonraki gün için almış olduklarından sorunun
ortaya çıktığını söyledi. Olan olduğuna göre yapılacak bir tek şey vardı, özrü
kabul etmek, biz de öyle yaptık. Hatayı gidermek adına, bizi bahçe katında,
çiçekler içinde, kuş seslerinin hakim olduğu bir odaya yerleştirdiler.
Pushkar Gölü |
Brahman Tapınağı |
Sih Tapınağı |
Kentin
girişinde Tanrı Hanuman (yüzü maymun şeklinde) tapınağı yer alıyor. Tapınağın
hemen önünde Mahatma Gandi’nin ruhani kişiliğini temsil eden bir heykel bulunuyor.
Hindistan, Gandi’ye hala çok bağlı, saygıyla anıyor. Büyük bir lider olduğu
tartışılmaz bir gerçek. Düşünün, halkın desteğiyle, hiç şiddet kullanmadan,
pasif direnişle ülkesinin bağımsızlığını elde ediyor (Gandi filmini izlemenizi
öneririm).
Mahatma Gandi |
Kent
merkezi çok yakın olduğu için yürüyerek merkeze giderken, yolda bir Hindu, “
boşuna para vermeyin” diyerek, göle atmamız için bize çiçek verdi. Sonra da
bizimle birlikte göl kenarına kadar geldi. Sormadım ama belki de bir rahipti, o
kadar çoklar kiiii…J
Pushkar
gölü, küçük ve temiz bir göl. Kenarındaki binalar da Varanasi’den farklı olarak
bakımlı, mavi boyalı. Göl kenarına tapınaklarda olduğu gibi ayakkabısız
inilebiliyor. Hinduların gölde yıkanabilmeleri için 52 tane giriş (Gath) var.
Bu gathların kenarında havanın soğukluğuna aldırmadan yıkanan birçok kişi
vardı. Bir başka dikkatimi çeken şey de, gölün kenarının temiz oluşuydu. Göle
elimizdeki çiçek yapraklarını, tıpkı Hindular gibi elimizi çenemizin altında
birleştirip, dileğimizi söyleyerek attık. Bize çiçekleri veren adam da
yanımızdaydı tabi. Bir şekilde ondan kurtulmayı başardık. Çünkü genellikle
sizden ayrılmıyor ve sonunda da rehberlik yaptım diyerek para istiyorlar. Yaşı
gençse, anlatılan öykü çok basit, üniversite de okuduğunu, çocuğu olduğunu, bu işi
boş zamanlarında ek gelir adına yaptıklarını söylüyorlar. Belki de doğrudur,
ancak aynı öyküyü defalarca dinleyince inandırıcılığı kalmıyor. Bunu siz
yardımını istemeseniz de anlatıyorlar üstelik.
Çöl gezisinin temel aracı |
Haydiii yemek saati |
Dilenci ama ısrarcı değil |
Kentin
çarşısı oldukça renkli bir yerdi. Dükkanların bir çoğu turistik olarak
düzenlenmiş, neredeyse İstanbul’daki kapalı çarşı gibi. Satılan ürünlerin
birçoğu diğer yerlere gördüklerimizden farklıydı. Pushkar, Hindistan’ın
Rajastan eyaletinde ve bu eyaletin kendine özgü bir sanatı var. Türkiye’de
gördüğümüz aynalı ve işlemeli örtüler, minderler buraya özgü ürünlerdenmiş,
görünce anladım. Yine Kaşmir ve kaşmir el sanatlarına ait ürünlerde bol
miktarda göze çarpıyordu. Pakistan sınırına kadar uzanan Thar çölü, Pushkar’dan
başlıyor. Bu nedenle bu kentte deve önemli bir hayvan. Özellikle çöl safari
turları, günlük ve birkaç günlük olmak üzere farklı boyutlarda tekrarlanıyor.
Yine deve derisinden yapılmış çantalar, sandaletler, ayakkabılar, ceketler
uygun fiyatlarla vitrinleri doldurmuştu.
Pushkar Çarşısı |
Pushkar’ın
kutsal kent, hac merkezi olduğunu söylemiştim. Süt ve yoğurt dışında hayvansal
kaynaklı hiçbir besin ve alkol kesinlikle yasak. Bütün yemekler sebzeden
yapılıyor. Bu kentte de etrafta çöpler yığınlar halinde ve yine domuzlar
temizlik amaçlı besleniyor. Çatılarda dolaşan maymunlar, hörgüçlü inekler
burada da özgürce dolaşıp, ecelleriyle ölüyorlar. Herhangi bir hayvanı öldürmek
büyük günah kabul ediliyor.
Yerli
halk, yerel giysileri ile çevrenin renkliliğine katkıda bulunuyorlardı.
Erkekler başlarına renkli türban, kulaklarına küpe takıyorlar. Geniş bıyıkları
var. Kadınlar da renkli ve aynalı elbiseler giyiyorlar. Özellikle kadınların
takıları inanılmaz gösterişliydi. Takı mağazalarındaki düğün takıları birkaç
parçadan oluşuyor, buruna takılan hızmaların yanında çıkan saç uzantıları, en
az takı kadar gösterişliydi. Takının bir ucunda saça tutturulmak üzere bir
kıskaç bulunuyor, buruna takılan hızma kısmına süslü bir zincirle bağlanıyor,
hızma burun içinden vidalanarak takılıyor. Nasıl taşıdıklarını çözemesem de,
gördüğüm kadınların çoğunda bu süslerden vardı.
Pushkar’ın
önemli özelliklerinden biri de göl kenarında muhteşem görüntülerle gün batımının
izlenebilmesi. Bu neredeyse turistik bir etkinlik haline gelmiş. Gölün
kenarındaki büyük bir ağacın altında, orta yaşlarda bir adam (yaşlarını tahmin
etmek aslında oldukça zor) her akşam davul çalarak günü uğurlamaya geliyormuş.
Güneş bütünüyle batana kadar davul çalmaya devam ediyor. Bu arada sokak
çalgıcıları da başka bir ağacın altında müzik yapıyorlar, turistler de bu müziğe
eşlik ediyorlardı. Bir de tepede, bin basamakla çıkılan bir tapınaktan
etkileyici bir şekilde gün batımı izlenebiliyormuş, ama açıkçası o basamakları
çıkmak cazip gelmedi.
Yerel sanatçı her akşam gün batımına davul çalıyor |
Şehir
merkezinde elbette ilginç insan manzaraları vardı. Kim olduğunu öğrenemedik ama
başında şapka, ayakları çıplak, üstünde sadece bir ceket olan bir adam vardı.
Kollarını göğsünde çaprazlama kavuşturmuş, gözleri kapalı olarak yolun
ortasında bir süre duruyor, sonra gözlerini açarak hızlı adımlarla birkaç adım
atıyor, sonra yine duruyordu. Bu adamla kentin farklı yerlerinde, günün değişik
saatlerinde karşılaştık. İnsanlar kollarının arasına para, ekmek vs
sıkıştırıyorlar, ama o hiç biriyle ilgilenmiyordu. Nerde yaşar, ne yapar,
kimdir öğrenemedik.
Bütün kasabayı tavaf ediyor |
Akşam
otele geldiğimizde bir başka sürpriz bizi bekliyordu. Hava karardıktan sonra,
gök gürültüsü başladı, şimşekler çaktı ve ardından yağmur başladı. Bir süre
sonra yağmur sağanak halinde yağmaya başladı. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar
yağmur devam etti. Thar çölünün kenarında yağmuru yaşamak sanırım çok sık
rastlanacak bir durum değil.
Ertesi
gün kent merkezine çarşıya indiğimizde başka bir durumun ortaya çıkmış olduğunu
gördük. Gece yağan yağmur, yol kenarlarındaki kanal içinden akan kirli suların
(kanalizasyon) taşmasına neden olmuştu ve sokaklar kötü bir kokuyla
kaplanmıştı. Oysa bir gün önce sokaklarda idrar kokusunun olmayışı hoşuma
gitmişti. Çünkü birçok yerde sokaklar tuvalet niyetine kullanıldığı için, her
yer amonyak ve çöp kokuyordu.
Arka
sokaklarda yürürken bir müzik sesi duyduk. Bando eşliğinde bir düğün alayı
geliyordu. Düğünlerde nikahın yapılacağı tapınağa kadar bando eşliğinde
geliniyormuş. Tapınağa girişlerini seyrederken gruptan güleç yüzlü bir kadın
geldi ve onlarla birlikte dans etmemi teklif etti. Bizim kültürümüzde davete
icabet etmek gerekir ya, ben de bunu yaptım tabi…J Teşekkür ederek
ayrıldık, onlar tapınağa, biz yolumuza devam ettik.
Damadın güleç yüzlü akrabası |
Düğün alayı |
Böyle de oynarız işte |
Yağmurdan
dolayı hava oldukça soğuktu, bu nedenle dükkanların önünde mangal yakıp
ısınmaya çalışıyorlardı. Gölün kenarındaki kafeye gittiğimizde, içeride mangal
yakılmış mekan ısıtılmıştı. Ancak keskin bir is ve duman kokusu vardı. Bu kesif
koku eşliğinde kahvemizi içerek göl manzarasının tadını çıkarttık. Bir gün
önceki düşüncemiz gün batımını dağdaki tapınaktan izlemekti, ancak yağmur ve
kapalı hava bunu yapmamıza engel oldu. Bir sonraki gelişimizde yaparız artık. Sonraki sefere de yapacak bir şeyler kalsın değil mi…J
Otelin
arka tarafında bir köy ve köyde bir tapınak vardı. Köye doğru ilerlerken,
önümüzde köye doğru bir turist kadın yürüyordu. Kadın bizden önce köye girdi,
birden tapınağın rahibinin yüksek sesle kadına bir şeyler söylediğini fark
ettik ve kadın geri döndü. Ne olduğunu sorduğumuzda “fotoğraf çekmek yasakmış”
dedi. Biz yürümeye devam ettik ve ardından rahip bize dönderek; oranın kutsal
bir yer olduğunu, fotoğraf çekemeyeceğimizi, otele bir sürü para verdiğimizi
ama tapınağa bağış yapmadığımızı, vs vs bağırarak söylemeye başladı. Kadının
neden geri döndüğünü anladık, biz de onun yaptığını yaparak geri döndük.
Köyümüzün tapınağı |
Bindi yakıştı sanırım |
Sonraki
durağımız Mumbai (Bombay), oradan da Goa’ya geçeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder