6 Mart 2013 Çarşamba

Kutsal Kent Varanasi


       Trenimizin 4 saat rötar yapması sonucu 14.30 da Mogolsaray’a geldik. Jack’le ayrı yerlerde kalacağımız için, yeniden görüşmek dileğiyle vedalaştık. Trenden indiğimizde, turizm şirketinde söyledikleri gibi, adımızın yazılı olduğu bir kartla bizi bekleyen görevliyi gördük. Bekleyen taksiyle yarım saatlik bir yolculuktan sonra, 2 gece kalacağımız otele geldik. Bizi otele getiren görevli, istersek bir rikşa ayarlayacağını, sürücünün gün boyunca bizimle olacağını söyledi. Günlük 300 rupiye araçla anlaştık. Otelde bir süre dinlendikten sonra, bizi bekleyen motorlu rikşaya binerek Ganj Nehrinin kapılarından biri olan Main Gath’a geldik.
Varanasi sokakları
       Varanasi (Benares); Uttarpradeş Eyaletinin, 2500 yıl önce kutsal Ganj Nehrinin kenarında kurulmuş, Tanrı Şiva’nın kenti. Aynı zamanda Hinduların hac kentlerinden biri. Nehrin kenarına Gath adı verilen merdivenlerle iniliyor. Bu merdivenler Muson yağmurları döneminde yükselen nehirde yıkanma ve ölü yakma törenlerinin devam etmesini sağlıyor, yükselen suların şehre girmesine de engelliyor. Öldükten sonra ruhun yeniden doğduğuna inanan Hindular için, Varanasi’de ölmek ve yakılmak ruhun yeniden dünyaya gelmesine engel oluyormuş. Özellikle kimsesizler ölümü beklemek için buraya geliyorlarmış. Bu nedenle merdiven kenarları dilenen yaşlılarla dolu.
Main Gath

İlahiler okuyan hacı grubu

          Benares(Varanasi) inanılmaz kalabalık. Ölümü beklemek için gelen kimsesizler, ölülerinin küllerini Ganj Nehrine atmak için gelenler, dilenciler, turistler, satıcılar, hacı olmak için gelen Hindular, hippiler, müthiş bir kalabalık var. Yol kenarlarında kaldırım yok, bu nedenle araçlar ve insanlar iç içe. Araçlar sürekli olarak korna çaldıkları için de gürültü inanılmaz düzeyde (araçların arkasında “lütfen korna çalın” yazıyor). Yolda herhangi birine çarpmadan yürümek neredeyse olanaksız.
Varanasi'deki Gath'lardan günlük görüntü
       Kutsal Ganj nehrine inen yüzlerce Gath var. Her birinin kenarında yıkanan, çamaşır yıkayan insanları görebiliyorsunuz. Ayrıca kutsal Sadular(kutsal metinleri bilen kutsal kişilikler), turistler, ibadet etmeye gelmiş kişiler,  rahipler ve tabi dokunulmaz hayvanlar kalabalığı oluşturuyor (yüzlerce kişiden söz ediyorum).
Oturan Sadu'lar 

Sadu (kutsal metinleri bilen kutsal kişi)
        Ganj Nehri tanrısı Ganga’yı selamlamak için, sabah ve akşam tören düzenleniyor. Sabah töreni 06.30 da (çok erken saatte) yapılıyormuş bu nedenle gitmedik. Akşam 18.00 de (hava bu saatte kararmaya başladığı için), Ganga’ya saygıyı ifade etmek için yapılan Ganga-Aarti töreni bir görsel şölen.
       Birkaç tane Gath’da Aarti töreni yapılıyor. Tören öncesi görevliler gerekli düzenlemeyi yapıyorlar. Ses tesisatının kurulması, çanların iplerinin kontrol edilmesi, sembolik araçların (çan, mum, tütsülük, taze çiçek, deniz kabuğu) yerleştirilmesi, vs. Tören bir Hindu asramında eğitim görmekte olan rahip adayı gençler tarafından yapılıyor. Tören Ganga tapınağında çanların çalmasıyla başlıyor. Bir süre çanlar çalındıktan sonra ortadaki bölümde oturan ilahi grubu canlı olarak dini müzik yapmaya başlıyor. Töreni izlemek için orada bulunanlar da bu ilahilere katılıyorlar. Genç rahipler tören boyunca senkronize olarak belirlenmiş, sembolik hareketleri yapıyor, sırayla önlerinde bulunan araçları kullanıyorlar. Ortalık ses ve tütsü kokusu ile kaplanıyor. Ganga-Aarti törenleri 365 gün her akşam tekrarlanıyor, tabi sabahki törenlerde öyle.
Ganga-Aarti töreni

       Bu arada çiçeklerle süslenmiş mumlar satan satıcılar yanınıza geliyorlar. Bu mumlardan birini dilek dileyerek yakıyor ve Ganj nehrine bırakıyorsunuz. Eğer mumunuz sönmeden ilerlerse dileğiniz gerçek oluyormuş. Zavallı Ganj Nehri seni bir de böyle kirletiyorlar. Düşünün her akşam yüzlerce mum nehrin üzerine bırakılıyor. Hindistan’da çok sık elektrik kesintisi yaşanıyor. Bu nedenle birçok işletme jeneratör bulunduruyor. Akşam vakti sokaklar karanlık olmasına rağmen trafik hiçbir şekilde aksamadan ilerliyor. Hindistan’ın (diğer birçok şeyde olduğu gibi) kendine özgü ilerleyen trafiği var ve buradaki sürücülerin yanında kendimi yetersiz hissettim. Bir daha İstanbul’un trafiğinden şikayet etmeyeceğim.
Sohbet her yerde güzeldir
       Ganj (Ganga) Nehri kıyıları yıkananlar, çamaşır yıkayanlar, kişisel temizliğin yapanlarla dolu. Etrafta rahatça gezinen inekler, köpekler, maymunlar, çocuklar, dilenciler karmaşa ve renkliliği oluşturuyorlar. Birçok kişi çamaşırlarını yıkıyor, hemen oracıkta merdivenlere serip kurutuyor, sonra toparlayıp gidiyor. Nehrin kenarında sıralanmış binlerce yıldır ayakta duran yapılarda maymunlar duvarlara tırmanıyor, güneşte birbirlerinin bitlerini temizliyorlar.
Ganga kıyısında yıkananlar
        Ganj Nehrine inen Gath’lardan birkaç tanesi de ölü yakma merkezi (burning gath) olarak kullanılıyor. Hindu geleneğinde ölüler yakılıyor külleri kutsal nehre atılıyor. Elektrikli modern bir krematoryumda varmış, bunu daha modern kişiler tercih ediyormuş. Ancak birçok kişi geleneksel yöntemi,  odun atşei ile yakmayı tercih ediyormu. Ölü yakma töreni (antyesthi) oldukça masraflı bir iş. Bu nedenle Varanasi’deki Gathlarda bu iş için çalışan yüzlerce kişi var. Bir bedenin yanması için 150 kg odun ve başka bir takım gereçler gerekiyormuş. Özellikle bu Gath’ların girişinde gerekli gereçleri satan dükkanlar, yakma işleminin gerçekleştirildiği yerde de oduncular bulunuyor.
Çamaşırlar kuruyor
       Ölü yakma töreni bir takım törensel davranışlardan oluşuyor. Ritüelin bir sıralaması var. Ölen kişi evinde yıkanıp, giydirildikten sonra bambudan yapılmış bir sedye üstünde, sarı yaldızlı kumaşlara sarılmış ve çiçeklerle süslenmiş olarak yakma işleminin yapılacağı yere getiriliyor ve tütsüler yakılıp sedyenin sol üst, sağ alt köşesine bu tütsüler yerleştiriliyor. Tütsüler yanıp bittikten sonra ölü bedeni Ganj nehrine bir kez daldırılıp, sembolik olarak yıkanıyor, kutsanıyor, bir süre bekletiliyor. Bu sırada bedene ateşi verecek olan kişinin saçları başının arka üst ortasında bir tutam saç kalacak şekilde kazınıyor, beyaz geleneksel giysisini giyiyor (ölen kişi baba ise büyük oğlu, anne ise küçük oğlu, kadın ise eşi). Bu sırada odun kütükleri üst üste yığılarak arasına yakmayı hızlandıracak talaş vs serpiliyor. Bekleme süresi bitiminde ölünün bedeni bu kütüklerin üstüne konulup, üstüne sandal ağacı kırpıntıları atılıp, kütükler, odun parçaları yerleştiriliyor. Daha sonra ölüyü yakacak kişi elindeki kutsal ateşle bedenin etrafında 5 kez dönüyor (bu dönüşler 5 elementi-ateş, su, toprak, hava ve ruh-simgeliyor), ayakucundan ateşi vererek yakma işlemini başlatıyor. Odunla yakma işleminde kadınların kalça kemik bölümü, erkeklerin göğüs kafesi yanmıyormuş. Yanma işlemi bittikten sonra geriye kalan bu bölüm bedeni ateşe veren kişi tarafından, soğuduktan sonra kalan küller de görevliler tarafından toplanıp Ganj Nehrine atılıyor.
Ölü yakma işlemi (antyesthi)
       Hindu geleneğine göre, ölen bedenin yakılması gerekse de çocuklar, hamileyken ölen kadınlar, cüzzamlılar, yılan sokması sonucu ölenler ve hayvanlar yakılmıyor, doğrudan nehre atılıyormuş. Nehrin karşı tarafında bol miktarda iskeletler bulunuyor, yakılmadan atılan bedenler de şişerek bazen su yüzeyine çıkıyormuş. Görevliler tarafından bunların nehirde ilerlemesi sağlanıyormuş.
Yakma işleminin ve yakındaki binalarda ölümü bekleyen kimsesiz yaşlıların fotoğrafının çekilmesi yasakmış. Tekne ile nehirden geçenlerin, gizlice çektikleri filmleri youtube’da bulabilirsiniz. Ayrıca “Baraka” adlı sözsüz belgesel filmde de antyesthi ritüelini ayrıntılı görebilirsiniz. Uzaktan bir fotoğraf çektim elbette ancak çok anlaşılır şekilde değil.
Güleç yüzlü Sadu

Yazıda söyleneni yapıyorlar

Varanasi'den genel bir görüntü
        Ganj Nehri kıyısındaki bir başka yakma Gath'ına bir çocuk bedeni getirildi, tekne ile nehre açıldılar, nehrin ortalarına geldiklerinde bedeni sonsuzluğa götürecek kişi tarafından doğrudan nehre atıldı. Bunu görmeyi beklemediğimiz için ilginç oldu ve eylemde ritüel uygulanmadığını da gördük böylece.
Ganj Nehri üstünde tekne ile gezinti yapmak ve törenleri nehirden izlemek mümkün. Sabah ve akşam nehrin üstü teknelerle dolu oluyor. Çevredeki çöpleri, hayvan dışkılarının görüntülerini içinize sindirmek zorundasınız elbette. Pislikten midem arada sırada bulansa da Hindistan'a gidip burayı görmemek olmaz elbette.

Tapınağın çanları durmaksızın çalıyor
       Varansi’de birçok lokanta var ama görüntüleri içimize sinmediği için özellikle turistlerin gittiği, altı fast food üstü lokanta olan bir yer bulduk ve orada yemek yedik. Farklı yemeklerde vardı elbette ama biraz tutucu davranıp, ne olduğunu bildiğimiz bir çeşit mercimek çorbası olan “dal fried, paneer pakorası ve tavuklu biryani yemeyi tercih ettik.  2 kişi bu yemeklere kola ve zencefil çayı dahil 320 rupi ödedik. Akşam geri dönerken Jack’la karşılaştık, vedalaştık. Yarın yolculuk Kajuraho’ya doğru.

4 Mart 2013 Pazartesi

Delhi’deki günler


7/8.1.2013
Yeni Delhi, Hindistan’ın başkenti. Birçok imparatorluğa da başkentlik yapmış. Hindistan’ı İngilizler yönetirken başkent Kalküta’ya taşınmış, ancak bu sırada Yeni Delhi’nin yapımı sürdürülmüş. Tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dayanıyor. Şu an 17 milyon kişini yaşadığı bu şehir, 8 kez kurulmuş. 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olarak bölünmeden önce nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar oluştururken, şimdi Sih ve Hindular çoğunluktaymış. 1947 yılından itibaren de Hindistan’ın başkenti ve ticaret merkezi.
Şehrin merkezinde büyük bir park olan Connaught Place, halkın dinlenebildiği ve güvenlik kontrolünden sonra girilebilen bir yer. Etrafı İngiliz döneminde yapılma dikdörtgen şeklinde blok binalarla çevrili. Bu binaların alt katlarında mağazalar bulunuyor. Aklınıza gelebilecek her marka mağaza, bankalar mevcut. Fast foodcular da her yerde olduğu gibi burada da köşe başlarını kapmışlar tabi. Bir tanesinden samosa adı verilen patatesli bezelyeli bir börek yedik, çok lezzetliydi. Bu börek yanında ketçap ve chilli sosla yeniliyor. Acısının az isterseniz belirtmeniz gerekiyor. Parkta Uluslar arası Uçurtma Festivaline rastladık (Yeni Delhi festivaller kenti), 25. si yapılıyormuş. İlginç uçurtmalar vardı. 
Parkta öğle vakti
Meydanda bir de Palika Pazar adında yer altı çarşısı var. Çarşı kubbeli bir yapı ve üstü de seyyar satıcı dolu. Her kesimden insan rahatlıkla aradığını bulabilir. Elbette bu arada taksi, motorlu rikşa, otobüs, özel araç ve insan trafiği insanın başını döndürecek düzeyde. Tüm araçların bir de durmaksızın korna çaldıklarını hayal edin, kalabalığa bir de ses kirliliği ekleniyor. Bir süre sonra alışıyorsunuz ama son derece rahatsız edici.
Pahargaj’ın arka tarafındaki Nehru pazarı, aranılan her şeyin bulunduğu bir halk pazarı. Sebze-meyveden, elektronik eşyaya kadar her şey bulunabiliyor. Bu arada büyük-küçük birçok Hindu tapınağına da rastlanabiliyor. Nehru pazarının girişinde birkaç inek alabildiğine rahat bir şekilde dolaşıyordu. Elbette hiç kimse onlara dokunmuyor, trafik de kendi seyrinde devam ediyordu. Bir manavın tezgahından bir şeyler yemeye kalkışan bir tanesi, sopayla karşılaştı ve uzaklaşmak zorunda kaldı…J
Keyifleri yerinde dolaşıyorlar
Hindular inek ya da koyun eti yemiyorlar, sadece sütünü kullanıyorlar. Bu nedenle tavuk eti kullanıyorlar, acı sosları ve baharatları da unutmamak gerekli. Yeniden dünyaya gelişe inandıkları için, her hangi bir canlının önceki yaşamında annesi olabileceğine inandıklarından, hareket eden hiçbir canlıya zarar vermiyorlar, öldürmüyorlar. 
Paharganj turistik bir yer, sokaklar turist dolu. Avrupalı, Asyalı, rasta saçlı hippiler, Ruslar, orta yaşlı, yaşlı, genç her yaştan ve ırktan turist dolu. Sanırım tek Türk biziz. Bir çok dilde konuşma duyduk, Türkçe duymadık hiç.
Eski Delhi’deki Red Fort (Kırmızı Kale), Moğol İmparatoru Şah Cihan tarafından 1648 yılında yaptırılmış. Kalenin etrafını çevreleyen hendekler, bir zamanlar su ile doluymuş, şimdi otlar sarmış durumda. Giriş ücreti yerli halka 60 rupi, yabancı turistlere 600 rupi.
Red Fort


Eski Delhi’de, Red Fort’un karşısındaki Jain tapınağı, köşe başındaki yerinde görkemli bir şekilde duruyordu. Tapınak 16. yüzyılda yapılmış. İçeri giriş saati geçtiği için kapısından bakmak zorunda kaldık. Jainizm, Güney Asya kökenli, tüm canlıların eşit olduğunu ve özellikle şiddet karşıtlığını savunan bir inanç ve felsefe. Tapınağa ayakkabı ile girmek yasak elbette. Jain Tapınağı aynı zamanda bir kuş hastanesine de ev sahipliği yapıyor. Her tür kuş tedavi ediliyormuş.  
Jain Tapınağı
Eski Delhi’deki Jammu Mescit, yine Şah Cihan tarafından 1658 yılında yaptırılmış, Hindistan’ın en büyük camisi. Buraya da ayakkabısız giriliyor, ancak ayakkabılarınızı elinize alıyorsunuz. Girişi ücretsiz, fotoğraf çekecekseniz 300 rupi ödemeniz gerekiyor. Caminin minaresinden tüm Delhi’yi görmeniz mümkün, tabii 200 rupi ödemeniz koşuluyla. Geniş bir avlusu, iki minaresi, dört kulesi, üç girişi var.
Jammu Mescit

Chandi Chowk Eski Delhi’nin Pazar yeri. Son derece renkli, kalabalık, canlı bir yer. Her tür satıcıyı görmeniz mümkün. Açıkta yiyecek satanlardan, dondurmacılara, baharat satıcılarına kadar her şey var. Özellikle kuru meyve ve baharat satanlar ilginçti. Pazar yerinde yere serili bir örtü üstünde satılıyordu. Satıcı, sokaktan kalkıp kuru meyveleri kaplayan toz için ayrıca para istemiyor…J
Garam (sıcak) samosa

Dondurmam kaymak

Baharat satıcısı 

Golden Temple’den sonraki ikinci büyük Sih Tapınağı da Chandi Chowk’da bulunuyor. Tapınaktan sokağa yayılan ilahi sesleri, kalabalık ve trafik gürültüsünden dolayı Amritsar’daki kadar mistik duygular uyandırmıyordu. Fotoğraf çekmenize izin yok, ancak içeriyi ziyaret edebilirsiniz, elbette çıplak ayak ve başınız örtük olarak.
Sih Tapınağı
Delhi Metrosundan da söz edeyim. 10 yıl önce hizmete açılmış olmasına rağmen kalabalık ve kirlilikten dolayı eskimiş görünümündeydi. Metroya girdiğinizde önce cinsiyetinize uygun görevliler tarafından aranıyor, X Ray cihazından geçiyor, sonra içeri girebiliyorsunuz. Aldığınız jetonu okuttuktan sonra atmıyor, saklıyorsunuz. Çıkış kapısının açılabilmesi için kumbaranın içine atmanız gerekiyor.
Tren istasyonuna geldiğimizde, aynı vagonda yolculuk yapacağımız Jack’le tanıştık. Jack Avusturalya Melbourne’de yaşayan bir üniversite öğrencisi, dünyayı gezmeye çıkmış. Yolculuk yeni arkadaşlar da getiriyor. Sonraki durağımız kutsal kent Varanasi.

3 Mart 2013 Pazar

Hindistan’a Geçiyoruz


5.1.2013
Büyük ve modern şehir Lahor’dan sabahın erken saatlerinde otelden ayrıldık ve bir rikşaya binerek Wagah sınır kapısına ulaştık. Sabah bizi mutlu eden küçük bir sürpriz yaşadık. Akşam eşimle sınıra kaç rupiye gideceğimizi konuşurken, rikşanın 1000 rupi civarında ücret isteyebileceğini düşünmüştük, yanılmışız. Yarı fiyatına, 500 rupiye sınıra gittik. Yolda rikşanın sürücüsü bir yerde durdu, ne olduğunu anlamadık önce. Sürücü yarım İngilizcesiyle “ürinal” dedi ve açık alanda, son derece normal bir şekilde  (konforlu bir tuvaletmiş gibi) kendine ihtiyaç molası verdi, sonra yola devam etti…J
Pakistan-Hindistan sınır kapısı yenilenmiş, modernleşmiş. Ancak saat 10.00’a kadar elektrikler olmadığı için 45 dakika bekledik. Bu ülkede en çok yaptığımız şey beklemek oldu zaten. Elektrikle geldikten sonra, bekletmeden işlemlerimiz yapıldı ve çıkış yaptık. Bu arada ilginç olan şeyi söylemek istiyorum, çantalarımızı ve üstümüzü aramadılar. Görünüşümüz güven verdi herhalde.
Pakistan’dan ayrıldığım için mutlu oldum aslında. Kardeş ülke Pakistan’ı kötülemek değil elbette amacım, insanlar hakkındaki duygularım son derece olumlu. Hatta özellikle Taftan’da yaşamak zorunda olan insanlar için üzüldüğümü söyleyebilirim. Biz çölde sadece bir gün geçirdik ve yolumuza devam ettik. Oysa o insanlar hep orada yaşamak zorundalar. Belki bir gün bir patlama sonucunda, genç yaşlarında hayatlarını kaybedecekler. Bir süre birlikte yolculuk yaptığımız, Quetta’ya cezaevine götürülen o gençler yaşamlarını değiştirmek adına İran’a kaçma girişiminde bulunmuşlar ama yakalanmışlar. Biz döndükten sonra gerçekleşen patlamada belki de bu gençlerden hayatlarını kaybedenler oldu. Bunları düşününce kendimi kötü hissediyorum aslında.
Hindistan’ın Atari sınır kapısı, 2008 yılında yapılmış modern bir yapı. Kapıdan girişte üstümüz ve el çantalarımız arandı, sonra bir araçla bizi asıl giriş işlemlerinin yapılacağı binaya getirdiler. Burada işlemler ileri teknoloji kullanılarak yapılıyor. Doldurduğumuz form optik okuyucudan geçirildi. Kibar polisler/memurlar tarafından işlemlerimiz neredeyse hiç bekletilmeden yapıldı. Sabah saatleri olduğu için kalabalık olmamasının da etkisi var elbette ancak yine de işleri zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak için çaba gösteriyorlar.
Pakistan-Hindistan Atari sınır kapısı

Sanırım doğru

Bu arada sınır da her iki yanda tribünler vardı. Eskiden sadece Cuma akşamları, şimdi her akşam saat 16.30 da yapılan bir bayrak değişimi seremonisi varmış. İki ülke arasındaki barış ve dostluğu simgeliyormuş. Halka ve turistlere açık bir gösteri olduğu için, bu tribünler yapılmış. Görmeye değer olduğu söylendi, ancak bizi zamanımızı buna ayırmak istemedik.
Amritsar
Atari sınır kapısından Amritsar’a gitmek için taksiye 600 rupi ödedik (her iki ülkenin para birimi rupi, ancak değerleri farklı). Amritsar’da ilk durağımız Delhi’ye bilet almak için tren istasyonu oldu. Amritsar Hindistan’ın Pencap eyaletinin başkenti, ancak büyük bir şehir değil. Bu nedenle tren biletini turistler için ayrılmış bölümden değil, yerli halkın aldığı ofislerden almak gerekiyor. İngiliz sömürge döneminin Hindistan’a en büyük katkısı ülkeyi bütünüyle kapsayan demiryolları olmuş. Tercih edilen seyahat şekli tren, farklı kompartımanlar var. Çantalarımızı emanete verdikten sonra (valiziniz ya da çantanızı asma kilit olmadan almıyorlar), Sikhlerin kutsal mekanı Altın Tapınağa gittik.
Amritsar
Sihizm; Sri Guru Nanak tarafından, İslam ve Hinduizmin olumlu yanlarının alınmasıyla ortaya çıkmış bir dini harekettir. Sihler Kuzeybatı Hindistan 'ın Pencap bölgesinde yaşamaktadırlar. Sihler, saç ve sakallarını kesmedikleri için, saçlarını toplayarak türbanlarının altında saklar, genellikle sakallarını da örgü yaparak türbanlarının altına saklar veya çenelerinin altında bir file ile bağlarlar. Sihizm temel yapı itibariyle Tanrı ve O 'nun birliğine inanır. 10 büyük guru vardır ve her guru bir kural eklemiştir.
Altın tapınak cumartesi günü olması nedeniyle oldukça kalabalıktı. Altın Tapınak(Golden Temple) sikhler için hac yeri. İçi kutsal balıklarla dolu yapay Amritsar gölünün (Kutsal Su Gölü) ortasında duran ve bir köprü ile geçilebilen Altın Tapınak son derece görkemli bir yapı. Yabancılar hiçbir ücret ödemeden 3 gün kalabiliyorlar, 24 saat açık bu tapınakta aynı zamanda her gün 10 bin kişiye, 3 öğün ücretsiz yemek dağıtılıyor. Bütün işler gönüllü olarak yapılıyor.
Golden Temple(Altın Tapınak)
Altın Tapınak
Tapınağa ayakkabı ve çorap ile girmek yasak. Ana girişte ayakkabılar ve çoraplar çıkarılıp, görevliye teslim ediliyor, yere serili halılar üstünde yürünerek tapınağa ulaşılıyor. Ana giriş kapısına gelindiğinde sıcak su havuzunda ayaklar yıkanıyor ve içeri girilebiliyor. Kadınlar başlarını örterek tapınağa girebiliyor. İçeri girdiğinizde son derece görkemli bir yapı sizi karşılıyor. Orta alandaki bir gölün çevresi beyaz boyalı binalarla çevrelenmiş. Gölün ortasındaki altın kubbeli tapınağa bir köprü ile geçiliyor. Tapınakta 24 saat, 2 rahip tarafından sikhlerin kutsal kitabı Adi-Granth ve ilahi okunuyor. Avluda fotoğraf çekmek serbest ancak tapınağın içinde yasak. Biz içeri girebilmek için grupla birlikte ilerlerken, okunmakta olan ilahiye, alçak bir ses tonuyla yüzlerce kişi katıldı ve insanı etkileyen mistik bir hava oluştu. Tapınak içerisinde Sih Gurularının ve azizlerinin mezarları bulunuyor.
Sihler için bir çeşit hac mekanı


Tapınağın giriş kapısı
Tapınağa girmeden önce bir ritüel tekrarlanıyor. Eller kapı eşiğinin sağ ve sol tarafından sürülerek ortada birleştiriliyor; birleştirilmiş eller dudaklara değdirildikten sonra, çenenin altında tutularak, baş öne eğiliyor, sonra içeri giriliyor.
Tapınağın giriş katındaki salonda, orta yerde sikh dininin gurularından birinin çiçeklerle süslenmiş lahiti duruyordu. Girişe göre batı tarafında ilahiler okuyan bir müzik grubu, kuzey tarafta kutsal kitabı (Adi-Granth) okuyan bir rahip vardı. Lahitin sağ tarafında ise ellerindeki kutsal kitabı okuyarak duaya katılan kişiler vardı. Tapınağın 2. ve 3.katlarında da diğer guruların lahitleri vardı ve arkalarında birer rahip kutsal kitabı okuyordu. Her katta bir dolap içinde İngilizce ve Sanskritçe dua kitapları vardı. İsteyenler bu kitaplardan alıp, duaya katıldıktan sonra, yerlerine koyuyorlardı.
Tapınağın bulunduğu alanda birkaç noktada hazırlanmış stantlarda gönüllü görevliler ücretsiz, yapraktan hazırlanmış tabaklar içinde helva dağıtıyorlar, yine başka bir bölümde de kutsal su dağıtılıyordu. Tapınağın bu hizmetleri verebilmesi yapılan bağışlarla karşılanıyormuş. Büyük miktarda para bağışında bulunan kişilerin isimleri plakalara yazılmış şekilde duvarlarda sergileniyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde inananları olan bir din olduğu için farklı isimler görülebiliyor. Biz de küçük de olsa bağışta bulunduk.
Tapınağın çıkışında yoğun bir seyyar satıcı grubu, yine bir çarşı vardı. Sokakta yiyecek satan kişiler de azımsanmayacak sayıdaydı. Biz de çok acıkmıştık, elleri ve tezgâhı en temiz görünen bir satıcıdan hamburger ekmeği içinde, soslarla tatlandırılmış patates köftesi yedik. Trende bir şey yemeyeceğimiz için 12 tanesi 40 rupiye muz aldık. Bu muzlar akşam yemeğimiz ve sabah kahvaltımız olacak. Bir süre çarşıyı dolaştıktan sonra tren istasyonuna geri döndük.

Delhi’ye Varış
6.1.2013
Sabah Delhi’ye titreyerek ulaştık. Hindistan’da tren seferleri ve yapıları birkaç yıl önce değiştirilmiş. Eşimin daha önceki deneyimlerinden dolayı, biz 2 sleeper denilen vagondan bilet almıştık. Trene bindiğimizde içerisi çok soğuktu. Camlar neredeyse yarı açık durumdaydı ve vagonun kapıları yoktu. Sonuç olarak donmuş bir şekilde Delhi’ye ulaştık. İstasyondaki görevliler konu ile ilgili bilgi vermedikleri için, böyle bir olumsuzluk yaşadık. Biletimizi 3A vagonundan almış olsaydık bu sorun yaşanmayacaktı. 3A tipi vagonlarda, her bir bölümde karşılıklı 3’er yatak, yan tarafta da 2 yatak yani toplam 8 yatak bulunuyor. Sonradan öğrendiğimize göre, Pakistan’dayken internet üzerinden rezervasyon yapmak mümkünmüş. Turist bürosu olmadığı için, bilgi alma şansımız yoktu, neyse hafif bir soğuk algınlığı ile bu üşümenin sonucunu atlattık.
Paharganj/ Main Bazaar
 Main Bazaar
  Nizamuddin tren istasyonundan motorlu rikşaya binerek Paharganj Main Bazaara geldik. Araçtan indiğimizde etrafımızı otel bulmamıza yardımcı olmak isteyen (otellerden komisyon alıyorlar) kişiler sardı. Birkaç otele baktıktan sonra, temiz bulduğumuz GS Guest House denilen otelden geceliği 600 rupiye odamızı tuttuk. Sıcak su için,  resepsiyona haber veriyorsunuz, onlarda termosifonun elektrik bağlantısını açıyorlar. Bu arada otelin ısıtma sistemi yok, battaniyeye sarınmanız gerekiyor. Biraz dinlendikten sonra, etrafı dolaşmaya çıktık. Bu arada turistler için turizm bürolarının kurulduğunu, tren bileti ve otel rezervasyonlarının bunlar aracılığıyla yapıldığını öğrendik. Biz tren bileti almak için gittik, ancak onlar bize tatil satmaya çalıştılar. Biz 2 firma ile görüştük, aralarında önemli sayılabilecek fiyat farkı vardı. Sonuç olarak İndia Turizm ile 2 kişi 750 dolara anlaştık. Bu fiyat; 4 ayrı yerdeki konaklama, sabah kahvaltısı, Delhi’ye dönüş dahil tren biletlerimiz ve istasyonlardan otellere ulaşımımızı içeriyordu.
Sabah 07.30 da Paharganj

Akşam 19.30 da Paharganj
   Firma bize bir araç tahsis etti ve Delhi’yi dolaşmaya çıktık. Delhi büyük bir şehir ve Hindistan’ın başkenti. Parlamento binası ve başbakanlık konutu bu şehirde bulunuyor. Şehrin uzak bir yerinde olduğu için, bize tahsis edilmiş araç varken Lotus Tapınağına gitmek istedik.
Lotus Tapınağı, Bahai dininin merkezlerinden biri.
Bahai inancı, 1800'ler de İran’da Mehdi inancının uzantısı olarak doğan bir dindir Dünya vatandaşlığı idealine inanmakta, Tanrının birliğini esas almaktadır. Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde 5 milyonun üzerinde inananı olan bu dinin bugün dünya merkezi İsrail’in Hayfa şehridir.
Lotus Tapınağı

Lotus Tapınağı dünyadaki 7 Bahai tapınağından bir tanesi. Bahaîlik dünyada 9 adet din olduğuna inandığı için, 9 adet girişe sahip. Her dinden kişilerin, sessiz olmak koşuluyla inançları gereği ibadet edebilecekleri mekânlardır. Yeni Delhi'deki Lotus Tapınağı, 1986'da tamamlanmış, birçok mimari ödül almış, 27 adet lotus yaprağından oluşan, açmış bir lotus çiçeği şeklindeki bu tapınak, beyaz mermerden yapılmış. Tapınağın içinde bulunduğu alan, özenle düzenlenmiş geniş bir yeşillik alan ve 9 adet göletle çevrilmiştir. Yapının içi son derece sade, hiçbir süsleme ya da ikon bulunmuyor, daha çok bir konferans salonu gibi. Tapınağın içine ayakkabı ile girmek ve fotoğraf çekmek yasak.
Lotus Tapınağında yüzlerce ziyaretçi vardı. Budist rahipler, Hindular, turistler, Müslümanlar bahçeyi doldurmuşlardı. Farklı dini inanıştan bu kadar çok insanı bir arada görmek, dünya vatandaşlığı idealinin, en azından bu alanda gerçekleştiğine inandırıyor.
Paharganj, turistik bir mekan, onlarca otel (çok ucuz, ucuz, pahallı), onlarca dükkan, onlarca seyyar satıcı, yiyecek satıcısı var. Yeni Delhi tren istasyonu da hemen karşısında bulunuyor. Elbette dilencileri unutmamak gerekli. Adım başı yanınıza yaklaşıp para isteyen, ona yiyecek almanızı isteyen dilenciler var. Bir noktayı belirtmem gerekiyor, bu sokaktaki dilencilerin ortak bir rayici var, hemen hepsi en az 10 rupi istiyorlar. Yanlışlıkla para ya da yanıt verirseniz kurtuluşunuz yok, sizden kesinlikle ayrılmıyorlar. Tepkisiz kalmayı başarabilirseniz kurtulmanız mümkün. Elbette bu yenisinin gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Satıcılarda durmaksızın size bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Üstelik ilginçtir, sizin elinizde gördükleri şeyin aynısını satmaya çalışıyorlar. İnanın mantığını anlayamadım. Herhalde ben de bir sorun var…J
Paharganj'daki bir Hindu tapınağı

Delhi çok soğuktu. Biz paltolarımıza, atkılarımıza sarınmış bir şekilde yürürken, Hintliler ayaklarında parmak arası terlik, üstlerinde sadece bir şalla dolaşıyorlardı. Onları bu şekilde gördükçe biz paltolarımıza daha çok sarıldık tabii…J