4 Mart 2013 Pazartesi

Delhi’deki günler


7/8.1.2013
Yeni Delhi, Hindistan’ın başkenti. Birçok imparatorluğa da başkentlik yapmış. Hindistan’ı İngilizler yönetirken başkent Kalküta’ya taşınmış, ancak bu sırada Yeni Delhi’nin yapımı sürdürülmüş. Tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dayanıyor. Şu an 17 milyon kişini yaşadığı bu şehir, 8 kez kurulmuş. 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olarak bölünmeden önce nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar oluştururken, şimdi Sih ve Hindular çoğunluktaymış. 1947 yılından itibaren de Hindistan’ın başkenti ve ticaret merkezi.
Şehrin merkezinde büyük bir park olan Connaught Place, halkın dinlenebildiği ve güvenlik kontrolünden sonra girilebilen bir yer. Etrafı İngiliz döneminde yapılma dikdörtgen şeklinde blok binalarla çevrili. Bu binaların alt katlarında mağazalar bulunuyor. Aklınıza gelebilecek her marka mağaza, bankalar mevcut. Fast foodcular da her yerde olduğu gibi burada da köşe başlarını kapmışlar tabi. Bir tanesinden samosa adı verilen patatesli bezelyeli bir börek yedik, çok lezzetliydi. Bu börek yanında ketçap ve chilli sosla yeniliyor. Acısının az isterseniz belirtmeniz gerekiyor. Parkta Uluslar arası Uçurtma Festivaline rastladık (Yeni Delhi festivaller kenti), 25. si yapılıyormuş. İlginç uçurtmalar vardı. 
Parkta öğle vakti
Meydanda bir de Palika Pazar adında yer altı çarşısı var. Çarşı kubbeli bir yapı ve üstü de seyyar satıcı dolu. Her kesimden insan rahatlıkla aradığını bulabilir. Elbette bu arada taksi, motorlu rikşa, otobüs, özel araç ve insan trafiği insanın başını döndürecek düzeyde. Tüm araçların bir de durmaksızın korna çaldıklarını hayal edin, kalabalığa bir de ses kirliliği ekleniyor. Bir süre sonra alışıyorsunuz ama son derece rahatsız edici.
Pahargaj’ın arka tarafındaki Nehru pazarı, aranılan her şeyin bulunduğu bir halk pazarı. Sebze-meyveden, elektronik eşyaya kadar her şey bulunabiliyor. Bu arada büyük-küçük birçok Hindu tapınağına da rastlanabiliyor. Nehru pazarının girişinde birkaç inek alabildiğine rahat bir şekilde dolaşıyordu. Elbette hiç kimse onlara dokunmuyor, trafik de kendi seyrinde devam ediyordu. Bir manavın tezgahından bir şeyler yemeye kalkışan bir tanesi, sopayla karşılaştı ve uzaklaşmak zorunda kaldı…J
Keyifleri yerinde dolaşıyorlar
Hindular inek ya da koyun eti yemiyorlar, sadece sütünü kullanıyorlar. Bu nedenle tavuk eti kullanıyorlar, acı sosları ve baharatları da unutmamak gerekli. Yeniden dünyaya gelişe inandıkları için, her hangi bir canlının önceki yaşamında annesi olabileceğine inandıklarından, hareket eden hiçbir canlıya zarar vermiyorlar, öldürmüyorlar. 
Paharganj turistik bir yer, sokaklar turist dolu. Avrupalı, Asyalı, rasta saçlı hippiler, Ruslar, orta yaşlı, yaşlı, genç her yaştan ve ırktan turist dolu. Sanırım tek Türk biziz. Bir çok dilde konuşma duyduk, Türkçe duymadık hiç.
Eski Delhi’deki Red Fort (Kırmızı Kale), Moğol İmparatoru Şah Cihan tarafından 1648 yılında yaptırılmış. Kalenin etrafını çevreleyen hendekler, bir zamanlar su ile doluymuş, şimdi otlar sarmış durumda. Giriş ücreti yerli halka 60 rupi, yabancı turistlere 600 rupi.
Red Fort


Eski Delhi’de, Red Fort’un karşısındaki Jain tapınağı, köşe başındaki yerinde görkemli bir şekilde duruyordu. Tapınak 16. yüzyılda yapılmış. İçeri giriş saati geçtiği için kapısından bakmak zorunda kaldık. Jainizm, Güney Asya kökenli, tüm canlıların eşit olduğunu ve özellikle şiddet karşıtlığını savunan bir inanç ve felsefe. Tapınağa ayakkabı ile girmek yasak elbette. Jain Tapınağı aynı zamanda bir kuş hastanesine de ev sahipliği yapıyor. Her tür kuş tedavi ediliyormuş.  
Jain Tapınağı
Eski Delhi’deki Jammu Mescit, yine Şah Cihan tarafından 1658 yılında yaptırılmış, Hindistan’ın en büyük camisi. Buraya da ayakkabısız giriliyor, ancak ayakkabılarınızı elinize alıyorsunuz. Girişi ücretsiz, fotoğraf çekecekseniz 300 rupi ödemeniz gerekiyor. Caminin minaresinden tüm Delhi’yi görmeniz mümkün, tabii 200 rupi ödemeniz koşuluyla. Geniş bir avlusu, iki minaresi, dört kulesi, üç girişi var.
Jammu Mescit

Chandi Chowk Eski Delhi’nin Pazar yeri. Son derece renkli, kalabalık, canlı bir yer. Her tür satıcıyı görmeniz mümkün. Açıkta yiyecek satanlardan, dondurmacılara, baharat satıcılarına kadar her şey var. Özellikle kuru meyve ve baharat satanlar ilginçti. Pazar yerinde yere serili bir örtü üstünde satılıyordu. Satıcı, sokaktan kalkıp kuru meyveleri kaplayan toz için ayrıca para istemiyor…J
Garam (sıcak) samosa

Dondurmam kaymak

Baharat satıcısı 

Golden Temple’den sonraki ikinci büyük Sih Tapınağı da Chandi Chowk’da bulunuyor. Tapınaktan sokağa yayılan ilahi sesleri, kalabalık ve trafik gürültüsünden dolayı Amritsar’daki kadar mistik duygular uyandırmıyordu. Fotoğraf çekmenize izin yok, ancak içeriyi ziyaret edebilirsiniz, elbette çıplak ayak ve başınız örtük olarak.
Sih Tapınağı
Delhi Metrosundan da söz edeyim. 10 yıl önce hizmete açılmış olmasına rağmen kalabalık ve kirlilikten dolayı eskimiş görünümündeydi. Metroya girdiğinizde önce cinsiyetinize uygun görevliler tarafından aranıyor, X Ray cihazından geçiyor, sonra içeri girebiliyorsunuz. Aldığınız jetonu okuttuktan sonra atmıyor, saklıyorsunuz. Çıkış kapısının açılabilmesi için kumbaranın içine atmanız gerekiyor.
Tren istasyonuna geldiğimizde, aynı vagonda yolculuk yapacağımız Jack’le tanıştık. Jack Avusturalya Melbourne’de yaşayan bir üniversite öğrencisi, dünyayı gezmeye çıkmış. Yolculuk yeni arkadaşlar da getiriyor. Sonraki durağımız kutsal kent Varanasi.

2 yorum:

  1. Yazılarını baştan sona okumak bu gün aklıma geldi bacım ,çok güzel anlatmışsın herşeyi gitmiş görmüş kadar oldum.Bence sen bu bilgileri küçük bir kitapcık haline getir ben hemen alırım. Gerçi pek bana göre bir seyehat deyil :).ama yine de elimde arkadaşım tarafından oluşturulmuş bir klavuz olması hoş olur bence.Büyük hevesle okudum ,ama baktım bu gün başka sayfa yok ,neyse gerisi yarın artık .

    YanıtlaSil
  2. Sağol arkadaşım, yarın devam edecek...

    YanıtlaSil