25 Şubat 2013 Pazartesi

Nihayet Lahor’a gidebiliyoruz

Quetta tren istasyonundan bir görüntü

Sabah polisleri beklemeden otelden ayrıldık, tren istasyonuna geldik. Tren dışında bir diğer alternatif ulaşım olanağı otobüstü, ancak Pakistan otobüsleriyle yolculuk etme düşüncesi çok sıcak gelmediğinden, daha rahat olan tren en iyi seçenekti, biz de bunu seçtik. Pakistan tren istasyonları adeta panayır yeri gibi şenlik içinde. Düşünemeyeceğiniz kadar çok eşya ile yolculuk yapıyorlar. Her yerde çantalar, valizler, torbalar, istasyonda yere oturmuş bekleşen insanlar, satıcılar…Kadınların var olduğunu görmek sevindiriciydi.
Quetta Tren İstasyonunda yolcular


İki gün süren uzun ve yorucu yolculuk (632 km’yi 26 saatte aldık) bizi çok yordu. Ayrıca yol boyunca her yerde gördüğüm pislik, sokaktan akan lağımlar, çöpler, sürekli çalan kornalar sinirlerimi çok yıprattı, kendimi kötü hissettim. Trende birlikte seyahat edeceğimiz aileyi görünce rahatladım. Güler yüzü ve içten gülümsemesiyle Akbar ailesinin annesi yolculuk süresince anne kuşun yavrularını beslediği gibi hem çocuklarını, hem bizi besledi. Fakirlik, sefalet ve pislik görüntülerinde sonra temiz yüzleri, içten tavırları, dostça davranışları ile Nabila, Nabia, Rabia, küçük Ayşa ve Muhammed Hamad’ı çok sevdik. Onları unutmayacağız. Aile Quetta’da yaşıyor, okullar tatil olduğu için akraba ziyaretine gidiyorlarmış (iyi ki gidiyorlarmış, yoksa bu güzel aileyi tanıyamazdık). Kızlar kadın üniversitesinde öğrenciymiş, minik Ayşa şımarık tavırlarıyla sevimli bir çocuktu.
Akbar Ailesi
Yolculuk Pakistan’ın Belucistan eyaletinde başladı, Sind eyaletinde devam etti, Pencap eyaletinde sona erdi. Akbar ailesi bizden 2 saat önce indi, yolculuğun geri kalan kısmını yalnız tamamladık.
İstasyon satıcıları

İstasyon satıcıları

Trenimiz yolcu alacağı ya da indireceği istasyonlarda kısa süreli durdu. Junction denilen büyük istasyonlarda 30 dakika mola verdi. Bu istasyonlar son derece canlı ve renkliydi. Pişmiş yemek satıcıları, meyve satıcıları, dilenciler, boyacılar, düşünemeyeceğiniz kadar çok eşya ile yolcular renkli ve ilginç görüntüler oluşturuyordu. Uzun bir yolculuk süresi sıkıntısız ve rahat bir şekilde geçti.
Bir cami

Junctiondan bir görüntü

Lahor’dayız
Yaklaşık 26 saatlik tren yolculuğundan sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor’a ulaştık. İstasyondan çıktığımızda etrafımız taksi ve rikşa sürücüleriyle sarıldı. Bir rikşaya binerek “Sinema Gülistan” denilen yerde bir otele gitmek istediğimizi söyledik, 50 rupiye bizi götürdü. Pahallı ve lüks otellerde var elbette ama bir gece kalacağımız için sıcak suyu olan, temiz ve ucuz bir otel tercih ettik, 1000 rupiye bir oda tuttuk. Asyadaki otellerde, Türkiye’deki gibi kişi başı değil, oda fiyatı alınıyor. Sadece Quetta’da kaldığımız otelde kişi başı ücret alındı, o da ortaya çıkan bu yeni durumdan sonra olmuş. Otele yerleştikten sonra şehri dolaşmaya çıktık.
Sokak satıcısı
Lahor büyük ve modern bir kent, bütün büyük kentler gibi kalabalık. Araçların korna sesleri inanılmaz bir gürültü kirliliğine neden oluyor, ancak bundan rahatsız değiller. Yürüyerek çevreyi dolaştık. Belirli yerlerde rahat yürünemiyor. Çünkü sokak satıcıları tarafından yolunuz sık sık kesiliyor. Lahor’da sokaklarda, geleneksel kıyafetleri içinde kadın görülebiliyor. 
Lahor’da kirli bir kent, sokaklar tükürük, çöp ve pislik içinde. Keskin bir idrar kokusunu burnunuzu rahatsız ediyor.  Çünkü sokaklar açık hava tuvaleti olarak kullanılıyor. Kaldırım kenarlarındaki kanaldan akan lağım, sokakta açıkta yiyecek satılmasına engel olmuyor. Burada önemli olan şey din, temizlik sonra geliyor. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde ilk sorulan soru “Müslüman mısın?”. Evet yanıtını aldıklarında yüzlerinde bir gülümseme oluşuyor. Ardından da namaz kılmanızı bekliyorlar, ancak ısrar etmiyorlar. Daha önce bana hiçbir yerde dini inancım sorulmamıştı. Keşke din kadar temizlik de önemli olsaymış…J
Altın başlıklı papağan

Lahor’da güzel ve büyük bir hayvanat bahçesi var. 1870 yılında İngilizler tarafından yapılmış ve aynen korunmuş. Bakım ve yenileme çalışmalarını ihmal etmemişler. Değişik kuş ve papağan çeşitleri görülmeye değer. Hayvanat bahçesi aynı zamanda dinlence yeri olarak düzenlenmiş. Kafeler, çocuklar için oyun parkı çok şey düşünülmüş. Cumartesi günü olduğu için oldukça kalabalıktı, çocuklu aileler çoğunluktaydı. Kadın/erkek bilet gişeleri ve giriş kapıları farklı, ayrı kapılar kullanılıyor.
Sinema Gülistan denilen yer, adından da anlaşılacağı gibi sinemaların yoğun olduğu bir semt. Akşam saat 17.00 den sonra hareketleniyor. Yol boyunca sıralanmış lokantalar ses ve renk cümbüşü oluşturuyor. Lokantalar da saat 17.00 den sonra açılıyor ve türk usulü ızgara yapıyorlar. Tavuk, kuzu, koyun ızgara ne isterseniz acılı sosla hazırlanıp, şiş olarak pişiriliyor. Elbette her şey açıkta sergileniyor. Dükkânların yan taraflarına kafesler içindeki tavuklardan istediğinizi seçiyorsunuz, sizin için kesilip hazırlanıyor ve pişirilerek getiriliyor. Yine dükkânların ön tarafındaki tezgâh üzerinde sakatatlar sergileniyor, seçtiklerinizi pişiriyorlar. Fazla acıdan hoşlanmayanların az acılı diye belirtmesinde fayda var. Biz iki kişi ızgara (kişi başı 10 şiş), salata, taze kimyonlu yoğurt ve roti (ekmek)den oluşan yemeğe 2025 rupi ödedik. Bu lokantalar, kapılarında son derece lüks arabalar olmasına rağmen orta sınıf yerler. Yemekten sonra çay da ikram ediyorlar, ancak çayınıza süt ve şeker istemiyorsanız belirtmeniz gerekli, yoksa çok şekerli sütlü bir sıvı içmek zorunda kalırsınız.
Tavuklardan istediğinizi seçebilirsiniz
Sakatat tezgahı
Kebaplar acılı olsuuuunnnn


Biraz da ben pişireyim 
Pakistan ve Türkiye arasında 3 saat fark var. Biz akşam yemeğimizi yerken, Türkiye’de öğleden sonra yaşanıyordu. Lahor’da da alkol bulmak mümkün değil, turistik otellerde durum farklı alkol var ama yabancılar için serbest. Yasaklar dünyanın her yerinde delinebildiği için, el altından, gizlice bulunabiliyormuş elbette…J