|
Quetta tren istasyonundan bir görüntü |
Sabah
polisleri beklemeden otelden ayrıldık, tren istasyonuna geldik. Tren dışında
bir diğer alternatif ulaşım olanağı otobüstü, ancak Pakistan otobüsleriyle
yolculuk etme düşüncesi çok sıcak gelmediğinden, daha rahat olan tren en iyi
seçenekti, biz de bunu seçtik. Pakistan tren istasyonları adeta panayır yeri
gibi şenlik içinde. Düşünemeyeceğiniz kadar çok eşya ile yolculuk yapıyorlar.
Her yerde çantalar, valizler, torbalar, istasyonda yere oturmuş bekleşen
insanlar, satıcılar…Kadınların var olduğunu görmek sevindiriciydi.
|
Quetta Tren İstasyonunda yolcular |
İki gün süren
uzun ve yorucu yolculuk (632 km’yi 26 saatte aldık) bizi çok yordu. Ayrıca yol
boyunca her yerde gördüğüm pislik, sokaktan akan lağımlar, çöpler, sürekli
çalan kornalar sinirlerimi çok yıprattı, kendimi kötü hissettim. Trende
birlikte seyahat edeceğimiz aileyi görünce rahatladım. Güler yüzü ve içten
gülümsemesiyle Akbar ailesinin annesi yolculuk süresince anne kuşun yavrularını
beslediği gibi hem çocuklarını, hem bizi besledi. Fakirlik, sefalet ve pislik
görüntülerinde sonra temiz yüzleri, içten tavırları, dostça davranışları ile
Nabila, Nabia, Rabia, küçük Ayşa ve Muhammed Hamad’ı çok sevdik. Onları
unutmayacağız. Aile Quetta’da yaşıyor, okullar tatil olduğu için akraba
ziyaretine gidiyorlarmış (iyi ki gidiyorlarmış, yoksa bu güzel aileyi
tanıyamazdık). Kızlar kadın üniversitesinde öğrenciymiş, minik Ayşa şımarık
tavırlarıyla sevimli bir çocuktu.
|
Akbar Ailesi |
Yolculuk
Pakistan’ın Belucistan eyaletinde başladı, Sind eyaletinde devam etti, Pencap
eyaletinde sona erdi. Akbar ailesi bizden 2 saat önce indi, yolculuğun geri
kalan kısmını yalnız tamamladık.
|
İstasyon satıcıları |
|
İstasyon satıcıları |
Trenimiz yolcu
alacağı ya da indireceği istasyonlarda kısa süreli durdu. Junction denilen
büyük istasyonlarda 30 dakika mola verdi. Bu istasyonlar son derece canlı ve
renkliydi. Pişmiş yemek satıcıları, meyve satıcıları, dilenciler, boyacılar,
düşünemeyeceğiniz kadar çok eşya ile yolcular renkli ve ilginç görüntüler
oluşturuyordu. Uzun bir yolculuk süresi sıkıntısız ve rahat bir şekilde geçti.
|
Bir cami |
|
Junctiondan bir görüntü |
Lahor’dayız
Yaklaşık 26
saatlik tren yolculuğundan sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor’a ulaştık.
İstasyondan çıktığımızda etrafımız taksi ve rikşa sürücüleriyle sarıldı. Bir
rikşaya binerek “Sinema Gülistan” denilen yerde bir otele gitmek istediğimizi
söyledik, 50 rupiye bizi götürdü. Pahallı ve lüks otellerde var elbette ama bir
gece kalacağımız için sıcak suyu olan, temiz ve ucuz bir otel tercih ettik,
1000 rupiye bir oda tuttuk. Asyadaki otellerde, Türkiye’deki gibi kişi başı
değil, oda fiyatı alınıyor. Sadece Quetta’da kaldığımız otelde kişi başı ücret
alındı, o da ortaya çıkan bu yeni durumdan sonra olmuş. Otele yerleştikten
sonra şehri dolaşmaya çıktık.
|
Sokak satıcısı |
Lahor büyük ve
modern bir kent, bütün büyük kentler gibi kalabalık. Araçların korna sesleri
inanılmaz bir gürültü kirliliğine neden oluyor, ancak bundan rahatsız değiller.
Yürüyerek çevreyi dolaştık. Belirli yerlerde rahat yürünemiyor. Çünkü sokak
satıcıları tarafından yolunuz sık sık kesiliyor. Lahor’da sokaklarda,
geleneksel kıyafetleri içinde kadın görülebiliyor.
Lahor’da kirli
bir kent, sokaklar tükürük, çöp ve pislik içinde. Keskin bir idrar kokusunu
burnunuzu rahatsız ediyor. Çünkü
sokaklar açık hava tuvaleti olarak kullanılıyor. Kaldırım kenarlarındaki
kanaldan akan lağım, sokakta açıkta yiyecek satılmasına engel olmuyor. Burada
önemli olan şey din, temizlik sonra geliyor. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde
ilk sorulan soru “Müslüman mısın?”. Evet yanıtını aldıklarında yüzlerinde bir
gülümseme oluşuyor. Ardından da namaz kılmanızı bekliyorlar, ancak ısrar
etmiyorlar. Daha önce bana hiçbir yerde dini inancım sorulmamıştı. Keşke din
kadar temizlik de önemli olsaymış…J
|
Altın başlıklı papağan |
Lahor’da güzel
ve büyük bir hayvanat bahçesi var. 1870 yılında İngilizler tarafından yapılmış
ve aynen korunmuş. Bakım ve yenileme çalışmalarını ihmal etmemişler. Değişik
kuş ve papağan çeşitleri görülmeye değer. Hayvanat bahçesi aynı zamanda
dinlence yeri olarak düzenlenmiş. Kafeler, çocuklar için oyun parkı çok şey
düşünülmüş. Cumartesi günü olduğu için oldukça kalabalıktı, çocuklu aileler
çoğunluktaydı. Kadın/erkek bilet gişeleri ve giriş kapıları farklı, ayrı
kapılar kullanılıyor.
Sinema
Gülistan denilen yer, adından da anlaşılacağı gibi sinemaların yoğun olduğu bir
semt. Akşam saat 17.00 den sonra hareketleniyor. Yol boyunca sıralanmış
lokantalar ses ve renk cümbüşü oluşturuyor. Lokantalar da saat 17.00 den sonra
açılıyor ve türk usulü ızgara yapıyorlar. Tavuk, kuzu, koyun ızgara ne
isterseniz acılı sosla hazırlanıp, şiş olarak pişiriliyor. Elbette her şey
açıkta sergileniyor. Dükkânların yan taraflarına kafesler içindeki tavuklardan
istediğinizi seçiyorsunuz, sizin için kesilip hazırlanıyor ve pişirilerek
getiriliyor. Yine dükkânların ön tarafındaki tezgâh üzerinde sakatatlar
sergileniyor, seçtiklerinizi pişiriyorlar. Fazla acıdan hoşlanmayanların az
acılı diye belirtmesinde fayda var. Biz iki kişi ızgara (kişi başı 10 şiş),
salata, taze kimyonlu yoğurt ve roti (ekmek)den oluşan yemeğe 2025 rupi ödedik.
Bu lokantalar, kapılarında son derece lüks arabalar olmasına rağmen orta sınıf
yerler. Yemekten sonra çay da ikram ediyorlar, ancak çayınıza süt ve şeker
istemiyorsanız belirtmeniz gerekli, yoksa çok şekerli sütlü bir sıvı içmek
zorunda kalırsınız.
|
Tavuklardan istediğinizi seçebilirsiniz |
|
Sakatat tezgahı |
|
Kebaplar acılı olsuuuunnnn |
|
Biraz da ben pişireyim |
Pakistan ve
Türkiye arasında 3 saat fark var. Biz akşam yemeğimizi yerken, Türkiye’de
öğleden sonra yaşanıyordu. Lahor’da da alkol bulmak mümkün değil, turistik
otellerde durum farklı alkol var ama yabancılar için serbest. Yasaklar dünyanın
her yerinde delinebildiği için, el altından, gizlice bulunabiliyormuş elbette…J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder